Hakkımda

Fotoğrafım
duyduğunuz her şey yanlış!biz sadece arkadaşız..

12 Mayıs 2011 Perşembe

AZALT DEDİ. AZALT DİYE TAVSİYE BİLMİYORUM.




seni anlamak için o kadar uğraştım ki dedi. o duygusal bir adam sayılırdı. boş ver sene.

ben dedim ben nanaydan terane bir kulum. bana dedim güvenmeyecektin. ben dedim öyle bir yalancıyım ki, ben dedim ben var ya bölündükçe bölünebiliyorum. inanmazsın dedim henüz tanımadıklarım var içimde. bilemezsin ne kadar zor şu taşıdığım kafayla yürümek ve durmak ve yürümek ve durmak. yani bitmiyor, hiç bitmiyor. yürüyorum ve duruyorum sonra atıveriyorum kendimi yere. maksat zaten dizleri parçalamak. şey benim kafam parçalansın. şey fırfırlı elbiselerim parçalansın, parçalansın şu plasentam. şey ben, ah sen bilmiyorsun. sen bilmiyorsun saygı değer insanlık, gerçekten hiç bir şey bilmiyorsun… çok üzülüyorum.

ve tahtadan valliler var. ne demekse. tahtaravalli?! çocukken fark etmeliydik, denge yok. birimiz yukarıda ve ötekimiz aşağıda. aynı yerde duramayız olmaz fiziğe aykırı. oysa eşitlik diyorlar. fizik diyorum fizik! toplumlar matematikle yönetilmeli diyorum. elektronlar, protonlar, nötronlar gazlar mazlar bir şeyler diyorum. yok ya olmayacak, ben en iyisi mi genleşmek istiyorum. anne benim kafamın şurası mı delirmiş.

bak şimdi, tanrı yukarıda biz aşağıdayız, eşitlik denilen şey ile dinazorlar beslenir diyorum. ben mi anlatamıyorum?

beni diyor birazcık sevseydin bari, seni diyor çok seviyorum, anla diyor, dene diyor.

yemin olsun bilmem kaç sene oldu kimseden talep etmedim öyle şeyler. biliyorum artık çünkü, yanyana diye bir şey yok, hep ayağımıza dolanacak şeyler bu şeyler. hep ben üzülüp ağlıyorum biri beni sevince. ben hiç bilemiyorum o işleri. habire bana gol oluyor. habire şişe fırlatanlar sahaya. bendeki yenilgi hissi. öyle ölümcül ki korkarsın… biri beni severse, gitmeden kesin ayağımı burkuyor, saçımı çekiyor, ağlatıyor. istemem ben öyle şeyler diyorum. öyle şeyler gerçekte yoktur belki diyorum. ben bir kirli sepetiyim beni sevme, şu kızı sev diyorum.

sonra durduyoruz ve sonra ben başlatıyorum yine. ben gitmek istiyorum diyorum. ben diyorum afrika’da ayinlere katılmak istiyorum. ben diyorum küba’da gazoz içmek istiyorum. ben yani gitmek istiyorum anla… yani tükete tükete, anla. anla bi kerecik.

birini sevmek zordur. olduğu gibi kabullenmek zordur. bir tek anneler zorlanmaz bu konuda. anneme sor inanmazsan.

anne benim deli kafam mı bitlenmiş. anne beni her gün sev. bak bir şey sormalıyım, azalt diye tavsiye mi olur.

anne sen büyüksün. şükürler olsun. olsun amin.

bazen kafam dönüyor, yanılıyorum sağ elimden.

bazen yamuluyorum bir de yüksek müsadenle.

hey bob kes çeneni, beat bitti diyorum hala söylüyorsun.

ve sen, bendeki kafanın hızını mı kesmeye çalışıyorsun? kıskanıyorsun.

kıskanmıyorsun, umurunda değilim, evet.

bu gece atış serbest, eğitimsiz dans en güzelidir tatlım

ve şimdi sallan ve şimdi yuvarlan ve şimdi sallan ve y….

en iyisi beni buradan dan dan dan vur.

arkamı dönünce.

BU, SEBASTİYAN’IN EŞCİNSEL GÖTÜNÜN HİKAYESİDİR.




Sebastiyan kendi götüne düşman bir adamdı. Büyük ve eşcinsel götü canını o kadar sıkıyordu ki bir sabah uyandı ve götünü kesmeye karar verdi. Sebastiyan da böyle bir kimseydi. Uzun süre çabaladıktan sonra fark etti ki, kişinin kendi götünü kesmesi zordur. Ama istiyordu, o koca, o ahlaksız ve sevimsiz götünden kurtulmak istiyordu.

Sebastiyanlar da yanılır. Fakat geç de olsa zihnindeki eşcinselden, götünü keserek kurtulamayacağını anladı o da.

Anladıktan sonra tabii ki de intihar etmeye karar verdi. Bu iş bizim düşündüğümüzden daha çok canını sıkıyordu çünkü. Sıkılıyordu çünkü olmak istemediği ya da istemediğini sandığı birine dönüşmüştü.

Uzun uzun intiharlar denedi. Beş yüz elli sekiz sayfalık intahar mektupları yazdı. Bu esnada bazı günler götüyle de barıştı. Saçları uzadı, saçlarını kestirdi. Babasından borç aldı, eski karısına nafaka yatırdı. Yeni bir iş buldu, on günde atıldı. Yani zaman geçti. Zaman zaten hep geçerdi. Zaman bu hayattaki en cool şeydi.

Sonuçta beceremedi, gitti kiralık bir katil buldu. Mümkünse kendine karşı en acımasız cinayetten sipariş etti. Parası yoktu, kredi çekti ve istenilen hesaba komplosu için gerekli miktarı yatırdı.

Tüm Anjelicler biraz katildir.

Anjelic part time adam öldüren bir kadındı. Uzun süredir görmezden geldiği güzelliği ilk bakışta dikkat çekmezdi ve zaten kimse de ona o denli uzun süre bakmazdı, onu güzelliği kendini görünmez kılabilmeyi becerebilmişti. Yapabilmişti bunu. Zamanını çile doldurmakla geçirir ve hep ağlardı. Ah, Anjelic neden hep ağlardı? Ve bazen çok gülerdi. Bazenleri.. az ve öz gülerdi. Bipolardı, delinin tekiydi, orospunun önde gidenydi Anjelic. Ve doğrusu bana kalırsa, bu adından bile belliydi.

Hayatındaki her şeyi, hep, part time-dır Anjelic’in. Part time çalışır, part time uyur, part time sevişir ve part time aşklar yaşar. Sebastiyan için biçilmiş kaftan, kefen, kadın, anjelic.

İki başarısız yan yana gelince müthiş başarısızlıklarını beşe katlayabilirler. Anjelic başarısız intihar eğilimliler konusunda oldukça sıkı seminerler verebilecek kadar çok adam öldürmüştür. Aslında tam olarak ne zaman ve neden part time katillik yapmaya başladığını ya da bunun kararnını ne zaman aldığını hatırlamayacak kadar çok para kazanmıştır bu işten. Öyle ki artık gelen işleri o seçmeye başlamış, her türlü işi kabul eden çaylak halini rafa kaldırmıştır.

Ve sebastiyan teklifiyle beraber o kadar yakışıklı gözükmektedir ki Anjelic onu öldürmeye asla hayır diyemez. Ve öte yandan Anjelic daha önce hiç bu denli gerzek bir adamla karşılaşmamıştır. Onun için Sebastiyan’ı öldürmek büyük bir zevk olacaktır. Böyle bir adam, verdiği paraya karşılık tüm hayal gücünüzü talep eder sizden. Beni öyle bir öldür ki tarihe geçeyim der. Öyle bir olsun ki götümden vurulmuşa döneyim.

Anjelic’ler de parayla çalışır.

Onlar da en iyi paranın dilinden anlarlar. Tabii bu zamanla olur. Aç kalarak, karanlıkta oturarak, kumarda kaybederek… Günümüzde en evrensel dil paradır, sonra vücut dili gelir ve peşinden inglizce.

Sonuçta Anjelic , Sebastiyan’ı öldürmeyi kabul eder. Fakat bazen insanlar olmadık anlarda ölürler. Katiller de bu durumdan payına düşeni alır. Hatta katiller de başka bir katil tarafından hunharca öldürülebilirler. Onların dünyası da en az sıradan insanların ki kadar pistir yani. Leş gibi. Merhaba ironi. Sebastiyan’ı götünden vurmaya giderken Canıtın tarafından beyninden vurulan Anjelic, ölürken hiç olmadığı kadar güzel gözükür. Ki yıllardır yapmadığı kadar makyaj yapmıştır, en güzel kıyafetleriyle bitircektir o gerzek uşak parçasının işini. Ama olmaz. Bazen olmaz. Biz buna ava giderken avlanmak deriz. Ve gerçekleri isterseniz, her keskin nişancıdan daha keskin bir nişancı her zaman vardır.

Anjelic’leri Canıtınlar katleder.

İnanılmaz döngü. Alkışlanası.

Canıtınlar kayıplara karışmayı çok iyi bilen eski adamlardan biridir muhtemelen.

Olan hep sebastiyanlara olur. Bir süre daha kabullenemediği götüyle ve onun keyfiyle yaşamak zorunda kalan zavallı, kafası karışık sebastiyanlara.

Vah.



gerçek şu ki masallar, ebeveynlerin çocuklarını bir an önce uyutup dolaba kaldırmak istemesiyle ortaya çıkmıştır.

ben sayılmam. ben masalları kulaklarımın bir kısmını kapatarak dinlerdim. dinlemeyip de açıkta kalan yerlerini uydurduğum masallar hala aynı şiddette canımı sıkarlar.

http://www.youtube.com/watch?v=wwC7FcRhVJo (nada-gece düştü)

ELİN OMZUMDAYKEN, BEN BİR SUPER KAHRAMANIM.




bi yandan şu var, seni öldürecekler diye korkuyorum. hava yağmurlu, yanında bir şemsiye kadar ederim yok. öyle sesli gülüyorsun, kıskanıyorlar. sana beddualarla geliyorlar. üzerinde oyunlar oynanıyor, kolunu piçin teki kapıyor, gözünü sarışın bir abla. böyle gülümseyince, ah çok canlar yakıyorsun, yakıyorsun teninle yemin ederim.

bu allah ikimizi de çarpar. anında ikileyelim, onlar her şekilde kırmızıda dururlar. ah, çok korkuyorum, seni öldürecekler, böyle sakin becerirken sen onları özenli cümlelerinle, üzecekler seni. yapmasınlar.

günlerden perşembe, martın ortası, hava bulutlu ve nem kapıyoruz işte. biz öyle kimseleriz soran olursa.

bugün de bizi anlayamıyorlar. kişisel iletileriminiz içi boş. ama biliyorum seni öldürecekler. çünkü zekanın fazlasını gözlerinde taşıyorsun. çünkü çin de suçlu amerika kadar diyorsun. çünkü dolduramadığımız boşluklara evren deriz diyorsun.baksana bir ben alkışlıyorum seni, eklem yerlerim kırılıyor sana hak verirken. şakşakşak. bu çınlayan benim tezahüratımdır.

ben sana galaksilerden sesleniyorum. inanır mısın en az bin elli yıldır aşık olmadım ve seni kesin öldürecekler diyorum. iki cümle arasında zam geliyor elimi attığım her şeye. yanına gelmem imkansız artık. koşarak asla yetişemeyeceğim kadar ışık yılı var aramızda.

bilirsin, gülümsüyorlar. oysa tek bir satırım bile komedi içermiyor bulutlu havalarda. seni hiç anlamadılar, beni yanlış anladılar. öleceğiz biliyorum. hayallerim paralel evrenlere nasipse..

şu kadar yıllık hayatımın tamamı rölanti.

şu, sen bi öl, ben gaza basacağım.

basacağım seni öldürenlerin üzerine düz kontağı.

27 Şubat 2011 Pazar

bir nedeni yok, yalnızca götsün.



bilirsin, bazen bir nedeni yoktur, yalnızca götsündür. bunu bana büyük şehir trafiği öğretti.

ve şimdilik ben gönderene kadar buradasın bayım. ve bu gece kararları keyfimin kahyası verecek.

buraya gel sebastiyan.

1 Şubat 2011 Salı

bugün bir yastık olmayı dilerdim, köşesinde koltuğun.


ben, yirmi ikimin sonundayım ve sağlıklı düşünebildiğim yalan. hatta kimi gün var komple düşünemiyorum. sıhhat önemli, hele ki kafa, kafa bir kere gider kızım diyen vapur yaşlısı amcanın hayatımdaki saçma yeri için bir tane daha sabah sabah.

şimdi gidicem ve sorun yokmuş gibi davranacağım. ama çıkmadan bir tane daha.

gün içerisinde yaşayacağım saçma dialogları düşündükçe kendimi tualete kitlemek istiyorum, kitleyemem, o zaman son bir tane daha.

en iyisi ben bunu bitirip çıkayım. sonra da sağlıklı leydiler gibi fazladan boyanırım ve geçer. kulağa kolay geliyor.

geçtiğimiz haftalar boyunca ertelediğim sorumluluklarım, en çok annemi bozguna uğrattı ya üzüldüm içten içe. bugün feci radikal davranacağım. davranacağım, kesin.

tamam, akşam olunca dolacak bir çiledir gün. yapabilirim.

6 Ocak 2011 Perşembe

Then mama said nö!



karalar durmaz gecekondulaşır küçük bey,
kadınlar adamları ve adamlar da adamları severler.
Adamlar efendilerini ve kadınları severler.
Kadınlar, patronlarını ve kadınları severler.
Ve biz buna çarpık kentleşme deriz.